Çocukların yaşamını sağlıklı bir biçimde devam ettirebilmesi ve dış dünyaya açılabilmesi için bir aileye ihtiyacı vardır. Dış dünyaya açılabilmek için aile ortamında özellikler geliştirdiği gibi, daha sonra gireceği toplumda ihtiyacı olan insan ilişkilerini ve problemlerine bulacağı çözümleri de bu aile ortamında kazanır. Çocukların gelecekte uyumlu ve başarılı olabilmeleri, sağlıklı ve dengeli bir kişilik geliştirmeleri aile içindeki tutumlara bağlıdır. Her ne kadar kişilik gelişiminin insanın yaşamı boyunca süregeldiğini kabul etsek de, kişilik gelişmesi ve yapılanmasında temelin çocukluk döneminde atıldığı gerçeği geçerliliğini korumaktadır. Bu nedenle ailenin çocuğa karşı olan tutum ve davranışları çok büyük önem taşımaktadır. Ayrıca anne ve babanın sadece çocuğa karşı değil, birbirine karşı davranışları da çocuğun dış dünya ile kuracağı ilişki için bir model oluşturmaktadır. Ana-babanın tutumu gelişmekte olan çocuğa model olur ve çocuk gördüğü bu modeli taklit ederek ve bu davranışları özümseyerek kişiliğini yavaş yavaş oluşturmaya başlar. Bu sebeple ebeveynlerin çocuklarından bekledikleri davranış modeline uygun davranmaları gerekmektedir. Okul öncesi dönemde çocuk, sosyal birey olmayı öğrenirken aynı zamanda özdeşim yapacağı bir modele gereksinim duyar. Kişilik oluşumu için gerekli olan özdeşim, büyük olasılıkla aile içindeki yakın bir üye ile gerçekleşmektedir. Genellikle özdeşim nesnesi anne-baba olmaktadır, fakat ağabey, teyze, hala, dayı ya da amca gibi aile içinden bir erişkin de özdeşim nesnesi olabilir. Bu üyelerin bozuk bir kişilik yapısına sahip olması halinde, olumsuz davranış örneğinin çocuğa yansıma olasılığı artmaktadır Ana baba tutumlarına bakıldığında, ebeveynlerin çocuklara karşı olan tutumlarında kendi ebeveynlerinden etkilendikleri görülür. Ana babanın çocuklarına yönelttikleri tutumları kendi ailelerinin onlara olan tutumlarıyla örtüşebilir ya da tamamen zıt olabilir. Çocukluk yıllarında engellenmiş bireyler, ana-baba olduklarında kendi ebeveynlerinden gördükleri yöntemlerle çocuklarını eğitmeye çalışabilirler. Bunun tersi olarak anne ve babanın aşırı baskı altında yetişmiş olması kendi çocuklarına gevşek ve yumuşak bir tutum içinde davranmalarına da sebep olabilir. Her iki tutumda çocuğun ihtiyacı olan modelden yoksun kalmasına ve bunun sonucunda olumsuz bazı davranışlara sahip olmasına yol açar.
Ailelerin çocukları ile olan ilişkileri ve bu ilişkileri yönlendiren tutum ve davranışlar çok çeşitli nitelikleri kapsar. Bu nitelikler aileden aileye de büyük farklılıklar göstermektedir.
SEVGİ VE DİSİPLİN AÇISINDAN AİLE TUTUMLARI
Çocuğun anne-babadan temel olarak aldığı iki şey vardır: Birincisi sevgi diğeri ise belirli bir disiplin içerisinde verilen eğitim. Sevgi; çocuğu kabullenme, koruma, kollama, şefkat ve sevecenlik gibi bütün olumlu duyguları içerir. Eğitim ise; belli bir disiplin içerisinde çocuğa öğretilen her şeyi kapsar. Çocuğa aile tarafından verilen bilgiler, kazandırılan beceriler,ailenin sahip olduğu ahlaki değer ve inançlar, görgü kuralları, yasaklar ve insanın sosyalleşmesi için gerekli olan tüm toplumsal değerler eğitimin parçalarıdır. Sağlıklı bir birey ancak anne ve babadan sevgi ve eğitimi dengeli bir şekilde aldığında gelişir. Çocuğun sağlıksız psikososyal gelişimine neden olan olumsuz aile tutumlarında ebeveynler sevgi ve eğitimi (disiplin) dengeli bir şekilde sunamamaktadırlar. Bu ailelerin verdiği sevgi ya yetersiz veya aşırı, disiplin ise gevşek ya da sıkı olmaktadır. Aşırı sevgi tutumunda, aile çocuğu sevgiye boğucu, aşırı koruyucu ve kollayıcı bir tutum sergiler. Burada gösterilen sevgi olumlu bir sevgi tutumundan ziyade çocuğu anne ve babaya bağımlı hale getiren, özerk bir birey olmasına izin vermeyen bir sevgi tutumudur. Bu tutumun zıddı ise sevgi yetersizliği ya da yokluğudur. Burada çocuk sıcak, sevecen, güvenli bir aile ortamından yoksundur. Sevgi yetersizliğinin en aşırı ucu, çocuğu terk etmek veya kabullenmemektir. Yetersiz sevginin, aşırı sevgiye göre sonuçları daha ağır olmaktadır. Sıkı eğitim ve disiplin, çocuğa olur olmaz yasaklar koyma ve yaşanmaz kurallar ile çocuğu yetiştirmedir. Bu ailelerde çocuk çok sıkı bir denetim altında tutulur ve en küçük hatalar cezalandırılır. Böyle aileler sık olarak dayağı ceza yöntemi olarak kullanmakta ve çocuklara kendilerini yönetme fırsatı vermemektedir. Gevşek eğitim ve disiplin tutumunda ise çocuğun her şeyi hoş görülür, her türlü olumsuz davranışlarına göz yumulur. Bu ailelerde “Her şeyi hoş gör; çocuktur her şeyi yapar; çocuk özgür olmalıdır; onun her dediğini yapın; ona sevgi verin yeterlidir” şeklinde bir anlayış hakimdir. Bazı ailelerde ise tutarsız bir disiplin tutumu hakimdir. Bu ailelerde ne zaman ve nerede uygulanacağı belli olmayan bir disiplin bulunmaktadır. Anne-babaların tutumu bazen aşırı hoşgörü bazen katı cezalandırma şeklindedir. Tutarsızlık, bir günün bir güne uymaması biçiminde olabileceği gibi anne-babanın birbirine çok aykırı ceza ve eğitim anlayışlarının olmasından da kaynaklanabilir. Ebeveynlerden biri aşırı hoşgörülü iken diğeri katı ve cezalandırıcı olabilmektedir. Bu ailelerde aile bireyleri arasında kamplaşmalar, sürekli iç çatışmalar ve huzursuzluklar görülmektedir. Böyle bir ortamda büyüyen çocuk dengesiz ve tutarsız bir kişilik yapısı geliştirmekte ve hangi davranışın ne zaman ve nerede yapılacağını ayırt edememektedir. Şimdi sevgi ve disiplin açısından aile tutumlarını ve bu tutumların çocuğun kişilik gelişimini nasıl etkilediğini görelim.
OLUMSUZ AİLE TUTUM ŞEKİLLERİ
1- Aşırı sevgi ve gevşek eğitim (disiplin) sergileyen aile tutumu (Aşırı Hoşgörülü ve Koruyucu Aileler):
Bu tutumu gösteren ailelerde sevgi, çocuğa şımartılacak derecede çok verilir ve disiplin yok denecek kadar azdır. Çocuğa sorumluluk verilmez ve aşırı koruyucu ve kollayıcı bir tutum sergilenir. Burada verilen sevgi, aşırı vericilik ve aşırı koruyuculuk biçimindedir. Çocuk ne kadar büyümüş olursa olsun, aile ona ilk yıllarda olduğu gibi daima vermeye ve korumaya eğilimlidir. Bu ailelerde ebeveynlerin tüm yaşamları çocuğa göre düzenlenmiştir. Yalnız çocuk için yasar gibidirler; her gereksinimi anında karşılanır, bir dediği iki edilmez. Çocuğun ağlamasına, üzülmesine dayanamazlar, tüm nazını çekerler, çocuğun istediklerine hiçbir denetim ve sınırlama getirmeksizin daima izin verirler. Bu tutumu gösteren anne babalar genellikle tek çocuklu, ilk çocukları ölmüş, geç veya güç bir şekilde çocuk sahibi olmuş ya da eşinden veya çocukluk döneminde anne babasından yeterli ilgiyi göremeyen ebeveynlerdir. Bu tarz anne ve babalar otorite olmayı öğrenememiş, çocuklarına gerekli sınırlamaları koyamayan kişilerdir. Bir kısım anne-baba ise katı baskı altında yetişmişlerdir. Kendi yaşamadıklarını çocuklarına yaşatmak isterler ve dolaylı olarak doyum sağlamaya çalışırlar. Ne var ki, sınırların katı ve dar olması kadar iyi çizilmemesi de çocuğun gerekli rehberlikten yoksun kalmasına neden olur. Bu tarz bir tutum ile yetişen çocuklarda bağımlılık ve güvensizlik gelişir. Çocuk karşılaştığı her olayda anne-babasına yaslanır, onlara güvenir fakat kendisine güvensizdir. Böyle çocukların ileride, doyumsuz, bencil, sabırsız ve başkalarının haklarına saygı duymayan anlayışsız kişiler olma olasılığı fazladır. Çocuk, kendisine doğru ve yanlışı öğreten disiplin anlayışından yoksun yetiştiğinden hiçbir kurala uymadan her türlü isteğinin yerine getirilmesine alışır. Be nedenle genellikle erişkinlik yaşamlarında sorumluluk taşımayan, hep alıcı, kurallara uymayan, dürtülerini kontrol edemeyen bireyler olarak karşımıza çıkarlar. Hiçbir hareketi sınırlandırılmayan, oldukça serbest bırakılmış bu bireyler de başkaldırıcı ve toplumdışı davranışlar daha sık olarak görülmektedir. Çocuk doğumundan itibaren olan bu ben merkezcil tavrını aşırı boyun eğici ebeveyn tutumları nedeniyle zamanla sosyal norm ve ahlaki değerlere uygun bir şekilde değiştiremez ve yaşadığı toplumun değerlerine uyumsuz bir birey olur. Bundan dolayı sosyal ilişkilerde başarısızdırlar. Ayrıca yaşamlarında sınırları öğrenmedikleri için başkalarıyla işbirliği yapamazlar. Arkadaşlık ilişkilerinde bencil, kaprisli davranır nazını çeken tek bir arkadaşa bağlanırlar. İlişkisinde az verip çok bekler, kişiliğini kabul ettirmekte zorluk çekerler. Eğer aile varlıklı ise çocuğu bir süre daha doyurulabilir; çocuk dayanaksız ve doyumsuz kaldığında ise alkol, kumar ve madde kullanımına başlama olasılığı artar.
2- Aşırı sevgi ve sıkı eğitim (disiplin) sergileyen aile tutumu ( Mükemmeliyetçi
Aileler):
Burada sevgi, aynı birinci tutumda olduğu gibi aşırı verici ve koruyucu bir davranışla sunulmaktadır. Bir yandan çocuğa bir bebek gibi bakılmakta, korunup kollanmakta, diğer yandan yaşının üstünde bir davranış örüntüsü sergilemesi beklenmektedir. Genelde eğitimli sosyokültürel düzeyi yüksek ailelerde görülen bu tutumda anne-babalar çocuğu kendi tasarladığı bir kalıba göre yetiştirmek amacını güderler. Çocuğu kendini yönetebilecek ve kendisi hakkındaki bazı kararları alabilecek güçte görmez, çocukla ilgili her türlü kararı kendileri alırlar. Hatta arkadaş seçimi dahi aile tarafından belirlenir. Çocuğun bağımsız bir kişilik geliştirmesi, bireysel tercih ve davranışları desteklenmez. Bu ebeveynler çocuktan hiçbir şeyi esirgemez, özel dersler aldırır ve çeşitli olanaklar sunarlar ancak buna karşılık çocuktan ileri düzeyde bir başarı beklerler. Çocuk bu başarıyı gösteremediğinde ise eleştirilir, verilen emek ve fedakârlık sık sık yüzüne vurulur.
Bu ailelerde sevgi hep başarı beklentisi ile sunulduğundan başarısızlık bu çocuklar tarafından ebeveynlerin sevgisini kaybetmek olarak algılanır. Ebeveynlerin sevgisini kaybetmemek içinde kendilerini aşırı derecede kontrol ederler ve böylece acımasız bir üst benliğe sahip erişkinler olarak yetişirler. Bu çocuklar kendi isteklerinden çok anne ve babalarının isteklerini karşılama çabasındadırlar. Kendi ihtiyaç ve isteklerini görmez ailenin istediği kalıba girmeye gayret ederler. Çoğu zaman meslek seçimi dahi anne ve babanın isteğine göre yapılır
Bu tutum ile yetişen çocuklar genelde katı fikirlidir. Bir şey veya kimse ya çok olumlu ya da çok olumsuzdur. Çocuklar kendi doğal içgüdüleri ve ağır kuralları arasında sıkışıp kalmıştırlar ve sürekli bir iç çatışma içindedirler. Sevgi ve nefret karışımı duyguları aynı anda yaşarlar. Her işte en iyi ve en üstün olmak isterler. Fakat istedikleri seviyeyi yakalamayınca hayal kırıklığına uğrarlar ve çalışmayı tamamıyla bırakabilirler. Bu çocukların ileri dönemde nevrotik olma olasılıkları çok yüksektir. Kibar, sessiz, uslu ve dürüst olmalarına karşın aşırı hassas, kolay etkilenebilen, huysuz bir yapıya sahip olabilmektedirler.
3- Yetersiz sevgi ve aşırı disiplin sergileyen aile tutumu (Otoriter ve reddedici
aileler):
Bu tutumu sergileyen aileler çocuğa sevgi, şefkat ve sıcaklık göstermez, her yaptığını eleştirirler. Sıkı bir disiplin vardır ve genellikle en küçük şeyde cezalandırma
(dayak, şiddet) yoluna gidilir. Sürekli çocuğun iyi yönleri değil olumsuz yönleri görülür. Çocuk çoğunlukla aşağılanır ve horlanır.
Bu tür ailelerde çocuklar ya ailenin isteği dışında dünyaya gelmiştir ya da sonradan aile çocuğu istememe eğilimi göstermeye başlamıştır. Evde söz hakkı ve otorite hep ebeveynlerdedir. Çocukların fikirleri ve istekleri önemsenmez. Bu durum karşısında çocuk ile otoriter anne ve baba arasında korkuya dayalı bir ilişki kurulur.
Bu çocuklar sürekli kötü muameleye maruz kalacakları korkusunu yaşarlar. Bu nedenle anne ve babaya karşı pasif, uysal, dürüst görünürler. Ancak içten içe anne ve babaya karşı öfke ve düşmanlık duyguları beslerler. Bu öfke duygularını cezalandırılma korkusu ile gösteremediklerinden bazen küçük kardeşlerine bazen de kendilerine yöneltirler. Bu nedenle böyle yetiştirilen çocuklarda saldırgan ve antisosyal davranışlar sık görülür. Bu tür ailelerde büyüyen çocuklar, karşı çıkma ve saldırganlık gibi yollarla kendilerini kabul ettirmek isterler ve kendi iç dünyalarını açıklamakta zorlanırlar. Sevgiden yoksun şiddet görerek yetiştiklerinden sevgiyi öğrenemez ve çevrelerinde bulunan kişilere de sevgi duymayı bilmezler. Her an kin ve nefret duyguları ile yaşarlar. Hata yapan kişileri affetmeyi bilmezler ve insanlara karşı hoşgörülü değillerdir. Kendilerine ve çevrelerindeki kişilere güvenmedikleri için kendilerine iyi davrananlara dahi şüphe ile bakarlar ve toplumdan giderek uzaklaşırlar. Paylaşma ve yardım duygusundan uzak, sinirli, inatçı, hırçın, uyumsuz, özellikle kendinden küçük ve zayıflara karşı saldırgan olabilirler. Kurallara uymayan veya otoriteye boyun eğen, kendi duygu ve düşüncelerini ifade edemeyen bir kişilik geliştirebilirler.
4- Gevşek eğitim (disiplin) ve yetersiz sevgi görülen aile tutumu: (İlgisiz aileler)
Bu aileler çocuğa karşı ilgisizdirler. Çocuk başıboş bırakılmakta ve temel gereksinimleri dışında çocukla pek fazla ilgilenmemektedirler. Çocuğa yeterli sevgi gösterilmediği gibi eğitimde yetersizdir. Çocuğa hiçbir kural koymazlar ve başarılarını da dikkate almazlar. Disiplinsizlik söz konusudur, ancak disiplinsizliğin nedeni sorumsuzluk ve ilgisizliktir. Bu durum daha çok yoksul ve kalabalık ailelerde gözlenir. Bu aileler çok çocuklu olduğundan her çocuğa düşen sevgi ve ilgi payı azdır. Yada her iki ebeveynde yoğun bir şekilde çalışmakta ve çocuklarına yeterli zaman ve ilgi gösterememektedirler. Bazen de sıkıntılı, hayatları stresle dolu, depresyondaki anne ve babalardır. Bu nedenle çocuklarına yardımcı olmak için gereken enerji ve güce sahip değillerdir. Böyle çocuklar "saldım çayıra, mevlam kayıra” anlayışı ile yetişir. Çocuk, kendi yolunu bulmaya çalışır. Bu tutumla büyüyen çocukların pasif ve donuk oldukları görülür. Çocuk yeterli sevgi ve bakım görmediği için hazır olmadığı çağlarda bağımsızlığa zorlanır. Bir an önce kendi ayakları üstünde durması ve kendi kendisine yetmesi beklenir. Ailede anne ve baba çocuğa model olmadığı için çocuk kendisine başka modeller seçer. Bazen dışarıdan olumlu modeller seçilebilir ancak genelde olumsuz modeller seçilir ve zararlı alışkanlıklar edinmeye meyilli hale gelirler.
5- Sevgi ve disiplinin tutarsız bir şekilde sunulduğu aileler: (Tutarsız Aileler)
Bu davranış modelini sergileyen ailede; çocuğun yaptığı bir davranış bazen çok sert tepki alabilirken bazen de çok olumlu karşılanabilmektedir. Bu tutum aşırı hoşgörü ile sert cezalandırma arasında gidip gelme biçiminde görülür. Disiplin vardır ama ne zaman ve nerede uygulanacağı belli değildir. Bu tutum anne ve baba arasındaki görüş ayrılığı şeklinde ortaya çıkabileceği gibi anne veya babada yaşanan değişken davranış biçimi olarak da görülebilir. Ebeveynlerden biri çocuğun davranışını onaylıyorken diğeri onaylamamakta, birinin koyduğu kural ve sınırları diğeri kaldırmaktadır. Bazen de anne ve babalar iki çocuğa karşı farklı tutum sergileyebilmektedirler. Çocuklardan birine onaylayıcı ve kabullenici diğerine de reddedici bir tutum sergileyebilmektedirler. Ana-babanın dengesiz ve kararsız olması, çocuğu olumsuz yönde etkilemektedir. Çocuk, yaptığı bir davranışın kimi zaman hoş görülürken, kimi zaman aynı davranış yüzünden ceza alıyor olmasını anlayamaz. Dolayısı ile ne zaman, nerede, ne yapacaklarını bilemezler. Her an korku ve tedirginlik içindedirler. Kendilerine ve çevrelerine karşı güven duyamaz ve tutarlı bir kişilik geliştiremezler. Çocuğun davranışlarına verilen tepki tutarsız olduğu için hangi davranışının doğru hangisinin yanlış olduğunu öğrenemezler. Hangi davranışı ne zaman yaparsam ceza alırım diye düşünür. Bu tarz içinde yetişen çocukların kendilerine ve çevrelerindeki insanlara güvenleri yoktur. Güven duymadıkları için kendi görüş ve davranışlarını aktaramazlar, düşüncelerini uygulamaya koyamazlar. Kendi duygu ve davranışlarını savunamadıkları için de birilerinin kanatları altına sığınmayı tercih ederler. Kararsız, çekingen, ürkek olabilecekleri gibi kavgacı, başkaldıran, asi davranışlar da sergileyebilirler. Zamanla çevrelerindeki insanlara güvenmeyen, her şeyden şüphelenen, kararsız bir kişilik yapısı geliştirebilirler. Hangi durumda nasıl davranacaklarını kestiremediklerinden iç çatışmaları ile giden kararsız ve dengesiz bir kişilik yapısı geliştirirler. Şayet ebeveynlerden birinin tutumu çocuğun hareketlerini onaylıyor, diğeri onaylamıyor ise çocuk onaylayanı kendisine daha yakın hissedip diğerine yönelik öfke geliştirebilir. Bu da sık olarak ailede kamplaşmalara ve kutuplaşmalara neden olmaktadır. Yapılan çalışmalarda anne ve babanın tutarsız tutumunun çocuğun gelişim ve eğitimine olan olumsuz etkisinin yukarıda belirtilen diğer olumsuz tutumlardan daha fazla olduğu görülmüştür. Dolayısı ile çocukta sağlıklı, tutarlı bir kişiliğin ve temel güven duygusunun oluşumunda, ebeveynlerin dengeli ve kararlı tutumunun büyük bir önemi vardır.
OLUMLU VE SAĞLIKLI AİLE TUTUMU
Anne babaların çocuklarına karşı sevgi ve disiplini dengeli bir şekilde sunamayıp aşırı koruyucu, aşırı otoriter, ilgisiz, tutarsız, aşırı hoşgörülü yaklaşımlarının çocuklarda içe kapanıklık, saldırganlık ve çekingenlik gibi olumsuz sosyal davranışların gelişmesine neden olduğunu gördük. Dolayısı ile olumlu ve sağlıklı aile tutumu sevgi ve disiplini dengeli ve uygun oranda barındıran, çocuğun temel gereksinimlerini en olumlu şekilde karşılayan aile tutumudur. Disiplin aile içerisindeki denge ve düzenin oluşturulmasında, çocuğun ileriki hayatta sosyal çevreye uyumlu bir birey olmasında büyük önem taşımaktadır. Ancak disiplinden kasıt cezalandırıcı, katı, kuralcı bir tutum değildir. Sağlıklı aile tutumunda disiplin tutarlı esnek ve ceza kadar ödülü de barındırır. Bu şekilde uygulanan bir disiplin çocuğa istenilen davranış ve alışkanlıkları öğretir, kendi kendini denetleme ya da iç denetim demek olan ahlak gelişimini sağlar.
Araştırmalarda disiplin yöntemi olarak ödüllendirmenin ceza vermekten daha etkili olduğu saptanmıştır. Disiplin hem yeteri kadar hem de çocuğun yaşına uygun olmalıdır. Kurallar açık olmalı ve uygulanabilmelidir. Ceza dayak gibi fiziksel şiddet ya da hakaret gibi duygusal şiddet şeklinde değil daha çok çocuğu sevdiği bir şeyden bir müddet mahrum bırakma şeklinde olmalıdır. Ceza verilmesi gerekiyorsa hemen uygulanmalı ve üstü örtülmemelidir. Ceza, çocuğun özüne değil de davranışlarına yönelik olmalıdır. Anne-babalar çocuklarına sevgi, anlayış, sabır ve hoşgörü ile disiplin vermelidir. Sağlıklı bir çocuk gelişimi için anne ve babalar çocuklarına sevgi ve şefkat ile yaklaşmalı, gereksinimlerini karşılamalı, aynı zamanda denetlemeyi de ihmal etmemelidir. Çocukların olumlu davranışları desteklenmeli ve güven verici bir tutum sergilenmelidir. Çocuğa verilen sevgi, şefkat, destek koşulsuz olarak sunulmalıdır. Yaşına göre çocuğu, kendisi ile ilgili bazı kararlar almaya teşvik etmeli, çocuğun görüşlerine değer verilmelidir. Çocuklara mutlak itaat etmeleri değil, saygı çerçevesi içerisinde fikirlerini özgürce söylemeleri öğretilmelidir. Aileyi ilgilendiren önemli kararlar muhakkak birlikte alınmalıdır. Ailenin yaşam tarzına, değer yargılarına bağlı olarak bazı kurallar konulmalı ve bu kuralların mantıklı olarak nedeni muhakkak açıklanmalıdır. Çocuktan bu kurallara körü körüne uyması beklenmemelidir. Çocukların bu kurallara uymasına yardım edilmelidir. Bir yandan çocuğa sorumluluk bilinci kazandırılmalı diğer yandan bağımsız bir kişilik geliştirmesi de desteklenmelidir. Sevgi ve disiplini dengeli bir şekilde barındıran ailelerde yetişen çocuklar kendi benliğini tanıma, potansiyelini ortaya çıkarma ve kendini gerçekleştirme imkânı bulur. Hoşgörülü, destekleyici ve demokratik anne ve baba tutumları, çocuğa doğruları ve yanlışları ile kendisinin değerli olduğu ve sevildiği mesajını verir ve çocuk, yapıcı, yaratıcı, kendine ve çevresine karşı hoşgörülü, kendine olan güveni yüksek davranışlarının sorumluluğunu alabilen bir kişilik geliştirir. Bu çocuklar arkadaşları ile ilişkilerinde daha etkin, daha girişken, daha yaratıcı fikirler öne sürebilen, başkalarının fikirlerine saygılı çocuklar olmaktadır. Uzmanlar, demokratik aile ortamında ilgi ve şefkat görerek büyüyen çocukların topluma kabul edilme, çevresi ile iyi ilişkiler kurma eğilimlerinin yüksek olduğunu; girişken, bağımsız, gerçekçi, güvenli, kendi kendilerinin denetleyebilen, sosyal, arkadaş canlısı olduklarını belirtmektedir.